USAF’ın Advanced Battle Management System (ABMS) Projesi
USAF tarafından geliştirilen ve tüm kuvvet unsurlarını gerçek zamanlı olarak birbirine bağlamayı amaçlayan geniş kapsamlı bir dijital muharebe ağı projesidir.
ABMS Projesi Hakkında Kapsamlı İnceleme
Advanced Battle Management System (ABMS) Projesi
ABD Hava Kuvvetleri’nin ABMS konseptine ait bir grafik. F-35 ve F-22 gibi savaş uçakları ile insansız sistemlerin uydu ve diğer platformlar üzerinden gerçek zamanlı bir ağ ile bağlandığını gösteriyor. Bu sayede farklı sensör ve silahlar tek bir “dijital” muharebe resmi oluşturarak komuta merkezleriyle anlık veri paylaşabiliyor.
Advanced Battle Management System (ABMS), Türkçesiyle Gelişmiş Muharebe Yönetim Sistemi, ABD Hava Kuvvetleri (USAF) tarafından geliştirilen ve tüm kuvvet unsurlarını gerçek zamanlı olarak birbirine bağlamayı amaçlayan geniş kapsamlı bir dijital muharebe ağı projesidir. Bu sistem, sensörlerden elde edilen verileri makine hızında işleyip uygun birlik ve platformlara aktararak kara, hava, deniz, uzay ve siber uzay dahil tüm harekât alanlarında komuta kontrol yeteneğini artırmayı hedefler.
ABMS, esasen ABD Savunma Bakanlığı’nın “Müşterek Tüm Alan Komuta ve Kontrol” (Joint All-Domain Command and Control, JADC2) girişimine Hava ve Uzay Kuvvetleri’nin katkısı olarak tanımlanabilir. Bu yönüyle, farklı kuvvetlerin sensörden ateşleyiciye (sensor-to-shooter) veri paylaşımını tek bir ağ üzerinden entegre etme vizyonunun önemli bir parçasıdır. Aşağıda, ABMS projesinin tarihçesi, paydaşları, mimari yapısı ve geleceğine dair detaylı bilgiler başlıklar halinde sunulmuştur.
Tarihsel Gelişimi ve Başlangıcı
ABMS projesi, 2018 yılı civarında ABD Hava Kuvvetleri’nin envanterindeki E-8C JSTARS (Joint Surveillance Target Attack Radar System) uçaklarını (hava yer gözlem ve muharebe yönetim uçakları) yenileme planının iptal edilmesiyle ortaya çıktı. Hava Kuvvetleri, sabit bir platforma dayalı JSTARS konseptinin modern muharebe sahasında, özellikle gelişmiş hava savunma tehditleri karşısında hayatta kalabilirliğinin düşük olacağını değerlendirdi.
Bu nedenle 2018’de JSTARS yenileme projesini sonlandırarak, onun yerine uydu, insanlı ve insansız uçaklar gibi dağıtık sensör ve platformlardan oluşan bir “sistemler sistemi” geliştirmeye yöneldi. Bu karar, dönemin Hava Kuvvetleri Bakanı Heather Wilson ve Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral David Goldfein liderliğinde alındı ve 2019 mali yılı bütçesinde JSTARS için ayrılan kaynaklar ABMS konseptine kaydırıldı.
İlk başta “Airborne Battle Management System” (Havadan Muharebe Yönetim Sistemi) olarak anılan konsept, JSTARS uçaklarının tek bir platformda sağladığı komuta-kontrol ve yer hedefi tespit yeteneklerini, birbirine bağlı birçok unsur üzerinden gerçekleştirmeyi hedefliyordu. 2019 yılına gelindiğinde ABMS, kapsamını genişleterek sadece Hava Kuvvetleri değil, diğer kuvvet unsurlarını da içeren çoklu-ortam (multi-domain) bir ağ yapısına evrilmeye başladı. Özellikle Orgeneral Goldfein’in vizyonu doğrultusunda ABMS, geleceğin “dijital sinir sistemi” olarak görülmeye başlandı ve karada, havada, denizde, uzayda ve siber alandaki tüm unsurları birbirine bağlayacak iddialı bir mimari olarak tanımlandı.
2019 sonundan itibaren Hava Kuvvetleri, ABMS’nin imkanlarını göstermek için seri hâlde “onramp” adı verilen saha denemeleri başlattı. Aralık 2019’da ve 2020 yılında yapılan ilk ABMS Onramp tatbikatlarında, değişik sensör ve silah sistemleri ABMS ağına bağlanarak verilerin gerçek zamanlı paylaşıldığı senaryolar yürütüldü.
Örneğin, 31 Ağustos – 3 Eylül 2020’de yapılan ikinci ABMS onramp etkinliğinde, uzaydaki bir tehdidi tespit edip etkisiz hale getirme ve aynı anda ABD anavatanına yönelik seyir füzesi saldırısını durdurma senaryoları başarıyla icra edildi. Bu tatbikatta 33 farklı platform, 70’in üzerinde sanayi ekibi ve 65 hükümet ekibi yer aldı; 5G mobil iletişim istasyonları, bulut bilişim altyapıları, yapay zekâ ve makine öğrenimi algoritmaları kullanılarak kara, deniz, hava, uzay ve siber unsurlar arasında anlık veri paylaşımı sağlandı.
Hatta ABD Kara Kuvvetleri’ne ait M109 Paladin obüsleri, ABMS’nin gerçek zamanlı hedefleme verisi sağlaması sayesinde bir seyir füzesi hedefini Mach 5 süratindeki hiper-hızlı mühimmatlarla vurarak düşürdü – bu, farklı kuvvet sistemlerinin tek bir ağ altında entegre edilmesine çarpıcı bir örnekti. Bu başarılı denemeler, ABMS konseptinin vaat ettiklerini ortaya koyarak projeyi kâğıt üzerindeki bir fikir olmaktan çıkarıp, fiilen uygulanabilir bir kabiliyet olarak görülmesini sağladı.
Projenin Yönetimi ve İlgili Kurumlar
ABMS projesi, ABD Hava Kuvvetleri Bakanlığı (Department of the Air Force) bünyesinde yürütülen bir girişim olmakla birlikte, doğası gereği kuvvetler arası (müşterek) ve çok katmanlı bir çabaya dönüşmüştür. Projenin ilk dönemlerinde Hava Kuvvetleri içerisinde “Baş Sorumlu” (Chief Architect) pozisyonu oluşturulmuş ve bu göreve Dr. Preston Dunlap getirilmiştir.
Dunlap liderliğindeki ekip, ABMS’nin teknik mimarisini şekillendirmek ve farklı platformlar arası uyumu sağlamak üzere çalışmıştır. Aynı dönemde Orgeneral Goldfein, Orgeneral David Kumashiro’yu müşterek entegrasyon direktörü olarak görevlendirerek ABMS’nin diğer kuvvetlerle uyumuna dair çalışmalara hız vermiştir. Bu üst düzey sahiplenme, projenin başlangıçta kurumsal olarak güçlü bir destek bulmasını sağladı.
Projeyi resmi olarak yöneten birim, Hava Kuvvetleri’nin 2021 yılında kurduğu ABMS Çapraz-Fonksiyonel Ekibi’dir (Cross Functional Team). Bu ekibin başına Tuğgeneral Jeffery Valenzia atanarak, muharebe sahasındaki ihtiyaçların belirlenmesi ve kullanıcı (warfighter) entegrasyonunun sağlanması amaçlanmıştır.
Valenzia, ABMS’nin gereksinimlerini tanımlamak ve operasyonel konseptlerini geliştirmek üzere çeşitli kuvvet unsurlarıyla koordinasyon içinde çalışmıştır. Ayrıca 2022 yılında Hava Kuvvetleri Bakanı Frank Kendall, komuta-kontrol ve muharebe yönetimi projelerini entegre bir şekilde yürütmek üzere Tuğgeneral Luke Cropsey’i Komuta, Kontrol, İletişim ve Muharebe Yönetimi (C3BM) Entegre Program Yöneticisi olarak atadı. Cropsey’nin ofisi, ABMS de dahil olmak üzere JADC2 kapsamındaki tüm projelerin bütüncül bir stratejiyle hayata geçirilmesinden sorumlu kılındı.
ABMS’nin teknik geliştirme ve tedarik faaliyetleri, hızlı sonuç alınabilmesi için Hava Kuvvetleri Hızlı Kabiliyetler Ofisi’ne (Rapid Capabilities Office, RCO) devredilmiştir. RCO Program Yöneticisi Korgeneral Randy Walden, 2021 yılında yaptığı açıklamada ABMS’nin donanım ve yazılım bileşenlerini hızla operasyonel ortama getirmek için atılacak adımları bizzat koordine ettiklerini belirtmiştir.
Nitekim ABMS’nin ilk yetenek paketi olan Ağ geçişi, Ağ kapısı (Gateway) sisteminin KC-46 tanker uçaklarına entegrasyonu gibi somut adımlar RCO tarafından yürütülmektedir. Bu iletişim podları, “Kabiliyet Sürümü 1” (Capability Release #1) olarak anılmakta ve F-35 ile F-22 gibi beşinci nesil savaş uçaklarının birbirleriyle güvenli veri alışverişi yapabilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
ABMS aynı zamanda ortak (joint) bir girişim olduğu için, ABD Savunma Bakanlığı ve Müşterek Kurmay (Joint Staff) nezdinde de koordineli olarak yönetilmektedir. 2020 yılında, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, JADC2 konseptinin geliştirilmesinde liderliği Hava Kuvvetleri’ne vermiş ve bu çabanın diğer kuvvetlerle eşgüdüm halinde yürütülmesini istemiştir.
Bu kapsamda, Ortak JADC2 Çalışma Grubu kurulmuş ve ABD Kara Kuvvetleri (Project Convergence) ile Deniz Kuvvetleri’nin (Project Overmatch) kendi JADC2 çalışmalarının ABMS ile uyumlu şekilde ilerlemesi hedeflenmiştir. Özellikle Kuzey Amerika Hava-Uzay Savunma Komutanlığı (NORAD) ve ABD Kuzey Komutanlığı (NORTHCOM), ABMS’nin anavatan savunması senaryolarında kullanılmasını yakından desteklemektedir.
Yine ABD Uzay Kuvvetleri (USSF) de, projenin uzay katmanını geliştirmek üzere Hava Kuvvetleriyle entegre biçimde çalışmaktadır. Özetle, ABMS projesi Hava Kuvvetleri liderliğinde yürütülse de, Savunma Bakanlığı’nın farklı organları ve diğer askeri hizmetlerle yakın iş birliği içinde, müşterek/ortak bir yapıda yönetilmektedir.
Sistemin Mimari Yapısı ve Alt Bileşenleri
ABMS, klasik bir silah sistemi olmayıp esnek ve modüler bir dijital mimari şeklinde tasarlanmıştır. Bu mimarinin temeli, farklı sensörlerden gelen verileri toplayıp işleyebilecek ve uygun birliklere anlık olarak iletebilecek bir dijital altyapı (digital infrastructure) kurulmasıdır. Bu altyapı içerisinde şunlar yer almaktadır:
- Bulut Tabanlı Veri İşleme ve Depolama: ABMS, birden fazla bulut ağı ve sunucu çiftliği üzerinden verileri depolar ve işler. Örneğin Hava Kuvvetleri’nin mevcut Cloud One altyapısı ve benzeri bulut platformları, ABMS’nin veri omurgasını oluşturmaktadır. Bu sayede sensörlerden gelen büyük hacimli bilgiler anlık olarak işlenip analiz edilebilir. Nitekim Cloud-Based Command and Control (Bulut Tabanlı Komuta Kontrol) adı verilen alt proje, farklı hava savunma sensörlerinden gelen verilerin bulut ortamında entegre edilerek özellikle anavatan hava savunmasında kullanılmasını hedeflemektedir. İlk bulut tabanlı komuta-kontrol yeteneklerinin 2023 itibarıyla devreye alınması planlanmıştır.
- İletişim Ağları ve Bağlantı Katmanı: Farklı platformların (uçak, gemi, kara unsuru, uydu vb.) güvenli ve yüksek hızlı bir şekilde haberleşebilmesi için geniş bant iletişim ağları kullanılmaktadır. ABMS kapsamında geliştirilen ortak veri ağı, geleneksel Link-16, SATCOM (uydu haberleşmesi) gibi mevcut sistemleri kullanabildiği gibi, 5G gibi sivil teknolojileri de askerî amaçla entegre etmektedir. Örneğin 2020’deki ABMS denemesinde, Cell on Wings adı verilen 5G baz istasyonu taşıyan insansız hava araçları kullanılarak sahadaki birliklere yüksek hızlı bağlantı sağlanmıştır. Ayrıca yukarıda değinilen Kabiliyet Sürümü 1 iletişim podu, bir “uçan internet hotspot’u” gibi davranarak F-35 ve F-22 uçaklarına anlık veri bağlantısı sunmaktadır. Bu iletişim mimarisi sayesinde geçmişte “birbirini görmeyen” platformlar arasında veri köprüsü kurulması hedeflenmektedir (Örneğin, F-22 ve F-35’in ortak bir ağ üzerinden ilk kez konuşabilmesi gibi).
- Ortak Veri Standardı ve Açık Mimari: ABMS’nin başarılı olabilmesi için farklı şirketlerin ve kuvvetlerin sistemlerinin ortak bir dilde konuşması gerekir. Bu amaçla proje, açık sistem mimarisi ve standart arayüzler üzerine kurulmuştur. Veriler Universal Command and Control Interface (UCI) gibi ortak ara yüz standartları ile paylaşılır; bu da herhangi bir yeni sensör veya silah sisteminin ağa kolayca dahil edilebilmesini sağlar. Leidos firmasının 2023’te üstlendiği $303 milyon tutarındaki dijital altyapı sözleşmesi de tam olarak bu ağ omurgasının planlanması, kurulumu ve işletimini kapsamaktadır. Bu altyapı, fiber optik kablolardan yapay zekâ yazılımlarına kadar geniş bir yelpazedeki bileşenleri içerir ve tümünün sorunsuz entegrasyonu hedeflenir.
- Yapay Zekâ ve “Veri Füzyonu” Uygulamaları: ABMS, muharebe sahasından gelen devasa veri yığınlarının anlamlandırılması için yapay zekâ (AI) ve makine öğrenimi algoritmalarından da yararlanır. Proje kapsamında geliştirilen yapay zekâ destekli karar destek sistemleri, komutanların “veri doygunluğu” yaşanan bir ortamda kritik bilgileri daha hızlı süzebilmesini sağlar. Örneğin Dr. Will Roper, ABMS testlerinde komutanlara kasten çok fazla bilgi yüklendiğini ve bunun sonucunda onların veri analitiklerine ve yapay zekâya güvenmek zorunda kaldıklarını belirtmiştir. Bu sayede yapay zekâ, komuta-kontrol döngüsünün bir parçası haline gelerek karar verme süresini kısaltmaktadır. ABMS’nin “algıla-anla-harekete geç” (sense – make sense – act) döngüsünü her alanda hızlandırması, modern harp düzeninde karar üstünlüğü (decision superiority) kazandıracak kritik bir kabiliyet olarak görülmektedir.
- Sensör ve Silah Entegrasyonu: ABMS’nin mimarisi, uçaklardaki radar ve elektro-optik sensörlerden tutun da, uydu üzerindeki erken ihbar sistemlerine, deniz radarlarına ve kara konuşlu füze bataryalarına kadar çok çeşitli sistemlerin veri paylaşımını içermektedir. Bu entegrasyonun bir örneği, anavatan füze savunması alanında görülmüştür: ABMS bulut mimarisi, ABD’nin balistik ve seyir füzesi erken ihbar sensörlerini (uydu sensörleri, kıyı radarı, hava devriye uçakları vb.) tek bir ortak resimde birleştirerek farklı birimlerin aynı anda durumsal farkındalık kazanmasını sağlamıştır. Böylelikle bir sensörün tespit ettiği hedefi, en uygun konumdaki bir başka platform (uçak, gemi veya kara sistemi) süratle etkisiz hale getirebilmektedir. Bu prensip, JADC2 konseptinin de özünde bulunan “sensörden atıcıya doğru silsile” yi hızlandırma hedefiyle aynıdır. İleride, ABD envanterine girecek insansız harp uçakları (ör. Skyborg veya “işbirlikçi muharip uçaklar CCA”) ve mevcut savaş uçakları ile gemi ve kara ateş destek unsurlarının hepsi, ABMS ağına bağlanarak otonom veya yarı-otonom bir şekilde müşterek çalışabilecektir.
Özetle, ABMS’nin mimarisi “askerî internet of things (nesnelerin interneti)” anlayışıyla inşa edilmektedir. Donanım (iletişim cihazları, sunucular, radyo sistemleri vs.) ile yazılımı (bulut altyapısı, yapay zekâ algoritmaları, veri füzyon yazılımları vs.) bir arada, açık standartlara dayalı ve sürekli güncellenebilir bir ekosistem olarak tasarlanmaktadır.
Bu yaklaşım, klasik savunma projelerinin aksine, ABMS’nin nihai bir ürün değil, sürekli evrilen bir yetenekler bütünü olacağını göstermektedir. Program yöneticileri, sistem mimarisini bir bütün halinde tek seferde teslim etmek yerine, iteratif bir geliştirme modeliyle parça parça saha yetenekleri sunmayı planlamaktadır. Örneğin belli aralıklarla yeni yazılım güncellemeleri ve donanım eklentileri yapılarak her birkaç ayda bir ABMS ağına yeni fonksiyonların eklenmesi öngörülmektedir. Bu sayede teknolojik ilerlemelere ve ortaya çıkan tehditlere karşı sistemin adapte olma kabiliyeti maksimize edilecektir.
ABMS ve JADC2 İlişkisi
JADC2 (Joint All-Domain Command and Control), tüm Kuvvet unsurlarının (Kara, Deniz, Hava, Uzay, Siber) entegre bir yapı içinde gerçek zamanlı birlikte çalışmasını sağlayacak genel konseptin adıdır. ABMS ise bu geniş konseptin, Hava ve Uzay Kuvvetleri cephesindeki somut uygulamasıdır. ABD Savunma Bakanlığı, JADC2 kapsamında her kuvvetin kendi katkısını geliştirmesini istemiş; Hava Kuvvetleri de ABMS’yi bu çerçevede geliştirmiştir. Dolayısıyla ABMS sıklıkla “JADC2’nin Hava Kuvvetleri ayağı” olarak tanımlanır. Nitekim ABD Hava ve Uzay Kuvvetleri Bakanlığı resmi açıklamasında, ABMS’nin Savunma Bakanlığı’nın Müşterek Tüm Alan Komuta-Kontrol (CJADC2) girişimine yaptığı katkı olduğu belirtilmektedir.
Bu ilişki, fonksiyonel olarak da kendini göstermektedir: ABMS ile elde edilmek istenen kabiliyet (sensör ve birlikler arası anlık veri ağı kurulması), JADC2’nin genel hedefiyle birebir örtüşür. JADC2’nin hayata geçebilmesi için, ABD Kara Kuvvetleri’nin geliştirdiği Project Convergence, Deniz Kuvvetleri’nin Project Overmatch ve Hava-Uzay Kuvvetleri’nin ABMS projelerinin birbirleriyle uyumlu olması şarttır. Hedef, gelecekte ortak harekât resmi (Common Operational Picture) oluşturularak bir kuvvetin sensörünün başka bir kuvvetin silahını yönlendirebilmesidir.
ABMS bu resmin oluşturulmasında kilit rol oynayacak bir dijital omurga (backbone) görevi görecektir. Örneğin, ABD Deniz Kuvvetleri’nin bir gemisindeki radarın tespit ettiği hedefi, Hava Kuvvetleri’nin bir F-35 uçağı ABMS üzerinden anında alıp vurabilecek; veya Kara Kuvvetleri’nin bir sahra topçu birliği, anlık uydu istihbaratıyla hedefe angaje olabilecektir. Bu tür müşterek ve tümleşik harekât tarzı, JADC2 konseptinin özü olup, ABMS’nin gelişimiyle mümkün hale getirilmeye çalışılmaktadır.
ABMS-JADC2 ilişkisinin bir diğer boyutu da müttefik ve ortaklarla entegrasyon konusudur. JADC2 vizyonu, sadece ABD kuvvetlerini değil, müttefik ülkelerin de bu ağı paylaşmasını öngörmektedir. Bu doğrultuda ABMS’nin geliştirildiği ilk günden itibaren, NATO müttefikleriyle sistemin uyumluluğu göz önüne alınmıştır. Hatta 2020 yılında düzenlenen çok uluslu Bold Quest 20.2 tatbikatında, Kanada, Fransa, Hollanda, Norveç, İsveç, Finlandiya gibi ülkelere ABD’nin JADC2 yaklaşımlarına dair ilk “hands-on” deneyim imkânı sunulmuştur.
Bu tatbikatta ABD Müşterek Kurmay Başkanlığı, ABMS kapsamında geliştirilen sensör-efektör/atıcı (sensor-to-shooter) bağlantılarını müttefik sistemlerle denemiş ve ortak ağ kavramını sınamıştır. Gözlemler, geleceğin çatışmalarının kaçınılmaz olarak koalisyon halinde olacağını ve dolayısıyla ABMS/JADC2 ağının dost/müttefik unsurları da kapsaması gerektiğini göstermiştir. Bu amaçla, ABD ile Birleşik Krallık arasında “Tam Ağlı Komuta-Kontrol” (Fully Networked C3 veya Mission Partner Environment) alanında özel bir iş birliği başlatılmıştır.
İki ülke, kendi geliştirdikleri sistemlerin (ABD: JADC2/ABMS, İngiltere: Multi-Domain Integration programı) birlikte çalışabilir olması için ortak veri standartları belirlemekte ve “sıfır güven” siber güvenlik mimarisi gibi yenilikçi konseptleri birlikte ele almaktadır. Bu ortak çabalar neticesinde 2024 yılındaki Bold Quest tatbikatında müttefikler arası gerçek bir operasyonel ağın ilk kez devreye girmesi planlanmıştır. Sonuç itibariyle, ABMS milli bir proje olmakla birlikte JADC2 şemsiyesi altında ortak ve müttefik katılımına açık, ölçeklenebilir bir yapıdadır.
Uydu Katmanı ve Uzay Boyutu
ABMS projesi başlangıçtan itibaren uzay unsurlarını kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Hava Kuvvetleri yetkilileri ABMS’yi tanımlarken “denizaltıdan uyduya, uçaktan karadaki askere kadar her şeyi bağlayacak bir ağ” vizyonundan bahsetmektedir. Bu kapsamda, uydular hem sensör kaynağı hem de muhabere ağı düğümü olarak ABMS mimarisinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Örneğin, ABD Uzay Kuvvetleri envanterindeki erken ihbar uyduları, balistik füze ve diğer tehditlerin tespitinde elde ettikleri verileri ABMS bulut ağına aktararak diğer platformlarla anında paylaşacaktır. Yine aynı şekilde, uydu bazlı iletişim sistemleri (ASK, WGS vb. askeri haberleşme uyduları), karada veya hava platformlarında bulunan birliklerin ABMS ağına dünyanın her yerinden bağlanabilmesini sağlayacaktır.
2020 yılındaki ABMS saha testlerinde uzay boyutu aktif rol oynamıştır. İkinci ABMS Onramp tatbikatı, ABD Uzay Komutanlığı (USSPACECOM) ile koordineli şekilde icra edilmiş ve ABD’nin uzaydaki faaliyetlerine müdahale etmeye çalışan düşman unsurlar senaryoya dahil edilmiştir. Bu senaryoda, ABMS ağı kullanılarak uzaydaki tehdidin (örneğin bir düşman anti-uydu silahı veya siber saldırı girişimi) gerçek zamanlı tespiti ve etkisiz hale getirilmesi sağlanmıştır.
Uzay Komutanı Orgeneral Jim Dickinson ve Kuzey Komutanı Orgeneral Glen VanHerck’in bizzat gözlemlediği bu tatbikatta, uzaydan gelen verilerin (uydu sensörleri, uzay takip radarları vb.) kara ve hava unsurlarına entegre edilmesi başarıyla gösterilmiştir. Bu sayede, uzay alanı da diğer dört harp alanı (hava, kara, deniz, siber) ile aynı ağ içinde bütünleştirilmiştir.
ABD, ABMS projesi kapsamında uydu katmanını daha da güçlendirmek üzere küçük uydular (smallsat) ve yeni nesil uydu takımyıldızları planlamaktadır. Özellikle düşük yörünge iletişim uyduları ile dünyanın her yerinde geniş bant haberleşme sağlama projeleri (SpaceX Starlink benzeri ticari ağlar dahil) ABMS konseptiyle uyumlu bulunmakta ve gerektiğinde bu ticari kapasitenin de entegrasyonu düşünülmektedir.
Ek olarak, Uzay Kuvvetleri’nin Birleşik Veri Kütüphanesi (Unified Data Library) gibi girişimleri, uzaydaki tüm dost sensörlerden (müttefik uydular dahil) gelen verilerin ortak bir havuzda toplanarak ABMS’nin kullanımına sunulmasını hedeflemektedir. Özetle, ABD Hava ve Uzay Kuvvetleri ABMS’yi, uydu tabanlı erken ihbar, gözetleme ve iletişim katmanlarını kapsayacak şekilde geliştirmekte ve uzayın sunduğu imkanları müşterek ağın kritik bir parçası haline getirmektedir.
Uluslararası İşbirlikleri ve Müttefik Katılımı
ABMS projesi, ABD’nin müttefikleriyle ortak çalışabilirlik gözetilerek yürütülen bir girişimdir. Her ne kadar proje bütçesi ve geliştirme faaliyetleri büyük ölçüde ABD tarafından karşılansa da, uluslararası işbirliği boyutu giderek önem kazanmaktadır. Özellikle NATO müttefikleri, ABD’nin JADC2/ABMS yaklaşımını yakından takip etmekte ve kendi kuvvet yapılarını bu konsepte uygun hale getirmeye çalışmaktadır.
Yukarıda bahsedildiği gibi, 2020’deki Bold Quest tatbikatı bu alandaki ilk somut adımlardan biriydi ve Kanada, Birleşik Krallık, Fransa gibi ülkeler ABD’nin sensör-denetleyici ağ konseptini test etme imkanı buldular. Devam eden süreçte ABD ile Birleşik Krallık arasında ikili düzeyde komuta-kontrol entegrasyonu derinleşmiştir.
İngiltere, kendi “Çoklu Alan Entegrasyonu Değişim Programı” (Multi-Domain Integration Change Programme) adı altında ABMS benzeri bir dönüşümü başlatmış ve bunu ABD’nin JADC2 çabalarıyla eşgüdümlü yürütmektedir. İki ülke, Federated Mission Networking standardı çerçevesinde ortak ağ protokollerini kararlaştırmış ve “Mission Partner Environment” adı verilen müttefik bilgi paylaşım altyapısını hayata geçirme konusunda birlikte çalışmaktadır. Bu standartlar sayesinde, örneğin bir İngiliz F-35 uçağı veya bir NATO AWACS uçağı, ABD ABMS ağına bağlandığında ortak dil üzerinden veri alışverişi yapabilecektir.
Bunun yanında, Avustralya, Kanada gibi Five Eyes ülkeleri de JADC2/ABMS konseptine entegre olma niyetini açıklamışlardır. Hatta Avustralya’nın, ABD-İngiltere arasındaki FNC3 (Tam Ağlı Komuta Kontrol) girişimine katılmak için başvuruda bulunduğu belirtilmektedir. Müttefikler arasında ortak tatbikatlar yoluyla bu entegrasyonu ilerletme planları yapılmaktadır. Örneğin, 2024 ve 2025 yıllarında gerçekleştirilmesi planlanan tatbikatlarda, müttefik ülkelere ait sensör ve silah sistemlerinin ABD ABMS ağına fiilen bağlanıp gerçek zamanlı veri alışverişi yapması hedeflenmiştir.
Uluslararası işbirliğinin bir diğer boyutu da yabancı şirketlerin katılımı konusudur. ABMS projesine doğrudan dahil olan yüklenici firmaların ezici çoğunluğu ABD merkezli olsa da, bu firmalardan bazıları yabancı kökenlidir. Örneğin BAE Systems, Birleşik Krallık merkezli bir savunma şirketi olarak ABD’deki iştirakleri aracılığıyla ABMS için ürün ve teknoloji geliştiren 28 şirketlik konsorsiyumun içinde yer almıştır. Benzer şekilde, dünyanın farklı yerlerinde faaliyet gösteren ancak ABD ile ortaklıkları bulunan bazı teknoloji firmaları (örneğin Collins Aerospace gibi, Raytheon çatısı altında) ABMS’ye katkı sunmaktadır.
Savunma Sanayi firmalarının da iş birliği söz konusu
Ayrıca, NATO müttefiklerinin savunma sanayii şirketleri de dolaylı yollardan projeye dahildir; zira müttefik sistemlerin entegre edilebilmesi için bu şirketler ABD ile ortak protokoller geliştirmektedir. Örneğin, Fransız Thales veya İtalyan Leonardo şirketlerinin geliştirdiği bazı sensör ve ağ sistemlerinin, ABD ile birlikte çalışabilirlik testleri yapılmaktadır. Ancak doğrudan doğruya “ABMS projesine ortak yüklenici” statüsü, ABD dışındaki firmalar için istisnai bir durumdur ve genellikle ABD’de kayıtlı alt şirketler üzerinden yürütülmektedir. Bunun temel sebebi, projenin yüksek gizlilik seviyesi ve ABD ihracat kontrol düzenlemeleridir.
Sonuç olarak, ABMS’nin uluslararası boyutu iki seviyede gerçekleşmektedir: İlki askerî işbirliği düzeyinde (yani müttefik kuvvetlerin entegrasyonu ve ortak tatbikatlar), ikincisi ise sanayi işbirliği düzeyinde (yani savunma şirketlerinin teknoloji ve standart paylaşımı). ABD, ABMS’yi nihai olarak “combined JADC2” şeklinde, müttefiklerle müşterek bir ağ yapısına ulaştırmayı amaçlamaktadır. Bu da gelecekte NATO veya diğer koalisyon harekatlarında tüm tarafların aynı anlık durum farkındalığına sahip olmasını ve birbirlerinin imkân-kabiliyetlerinden anında yararlanabilmesini mümkün kılacaktır.
Gelecek Planları ve Öngörülen Gelişim
ABMS projesi, uzun soluklu ve kademeli bir modernizasyon girişimi olarak tasarlanmıştır. Hava Kuvvetleri, geleneksel bir program yerine “sürekli evrim geçiren bir kabiliyet” anlayışı benimsediği için, ABMS’nin net bir bitiş tarihi veya nihai bir ürünü olmayacaktır. Bunun yerine, önümüzdeki yıllarda belirli aralıklarla yeni kabiliyet sürümleri (capability releases) sahaya sürülmeye devam edilecektir.
Kısa vadede, halihazırda tanımlanmış iki önemli ABMS bileşeni bulunmaktadır: Birincisi, yukarıda bahsedilen Kabiliyet Sürümü 1 (Capability Release #1) iletişim podlarının operasyonel hale getirilmesidir. Bu podların 2024 yılına kadar prototip seviyesinde teslim edilmesi ve muharip uçaklarda denenmesi planlanmıştır. İlk etapta F-35 uçaklarının komuta-kontrol merkezleriyle gelişmiş veri bağlantısına kavuşması hedeflenmektedir. (Başlangıç planlarında F-22 entegrasyonu da yer alsa da, teknik zorluklar nedeniyle F-22 bağlantısı bir sonraki aşamaya ertelenmiştir.)
İkinci önemli bileşen ise Bulut Tabanlı Komuta-Kontrol yeteneğinin geliştirilmesidir. 2023 yılı civarında ilk sürümü denenmeye başlayan bu sistem, özellikle Kuzey Amerika hava sahası için farklı radar ve sensör verilerini tek ekranda birleştiren bir komuta merkezi oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu sayede ABD anavatanına yönelen tehditlerin (seyir füzesi, İHA sürüleri gibi) tespit ve imhasında karar sürelerinin dramatik biçimde kısaltılması beklenmektedir.
Orta ve uzun vadede, ABMS’nin gelişimi Savunma Bakanlığı’nın genel dijital dönüşüm hedefleriyle paralel ilerleyecektir. ABD Hava Kuvvetleri, ABMS’yi 7 “Operasyonel Öncelik” (Operational Imperatives) alanından biri olarak belirlemiştir ve 2020’lerin ortasından sonuna kadar bu alanda ciddi yatırımlar öngörülmektedir. Özellikle Hava Kuvvetleri Bakanı Frank Kendall, ABMS’yi “Operasyonel Öncelik #2” olarak tanımlamış ve sistemin artık deneysel aşamadan çıkıp gerçek operasyonel ortama entegre edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.
Bu doğrultuda Leidos firmasıyla yapılan anlaşma gibi altyapı yatırımları, önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde temel dijital omurganın kurulmasını sağlayacaktır. Leidos’un 3 yıllık sözleşmesi, 2025-2026 gibi ilk meyvelerini verecek ve muhtemelen ABD içinde belirli bölgelerde (örneğin Pasifik ve Avrupa harekat alanlarında) pilot ABMS ağları faaliyete geçecektir.
Gelecek planlamasında bir diğer unsur, ABMS’nin mevcut platformların modernizasyonuyla eşgüdümüdür. Örneğin ABD Hava Kuvvetleri, eski E-3 AWACS erken ihbar uçaklarının yerine E-7 Wedgetail sistemi tedarik etmeye karar vermiştir. Bu uçakların 2027-2030 aralığında envantere girmesi beklenirken, ABMS ağına entegre çalışacak şekilde donatılması planlanmaktadır. Böylece AWACS uçakları, havadaki sensör verilerini ABMS bulutuna iletip, oradan da diğer kuvvetlerle paylaşabilecektir.
Benzer şekilde, yeni nesil muharip uçak programı NGAD (Next Generation Air Dominance ) ve insansız yancı uçak konseptleri (CCA’ler – İşbirlikçi Muharip Uçaklar) da ABMS’nin gerçek zamanlı veri paylaşımına hazır olarak tasarlanacaktır. Hedef, 2030’lara gelindiğinde insanlı ve insansız tüm unsurların her an ağa bağlı olduğu, yapay zekâ destekli bir muharebe yönetim sisteminin fiilen işler hale gelmesidir. NGAD diğer bir ifadeyle F 47 çağı ABD için pasifikte kullanılması düşünülen bir sistem olarak eliştiriliyor.
ABD Savunma Bakanlığı’nın projeksiyonlarına göre, JADC2 konseptinin asgari uygulanabilir kabiliyet seviyesine (Minimum Viable Capability) 2020’lerin sonuna doğru ulaşılması öngörülmektedir. Nitekim ikinci Trump Yönetimi, “Golden Dome” adı verilen geniş ölçekli milli füze savunma şemsiyesinin 2029’a kadar hayata geçmesini hedef olarak koymuştur. Belirlenen bu hedefe ulaşabilmek için ABMS’nin sunduğu komuta-kontrol ve sensör entegrasyon altyapısının tam kapasiteyle çalışır hale gelmesi şarttır.
Bu nedenle Orgeneral Guetlein (Golden Dome proje direktörü), önümüzdeki birkaç yıl içinde her 6 ayda bir ABMS/JADC2 tabanlı entegre ağın kademeli gösterimlerini yapacaklarını ve adım adım bu vizyona yaklaşacaklarını ifade etmiştir. Bu çerçevede, 2025-2028 arasında hem tatbikatlar hem de gerçek operasyonel testler yoluyla ABMS’nin olgunlaştırılması planlanmaktadır.
Özetle, ABMS’nin geleceği kademeli fakat kararlı bir büyüme eğrisine oturtulmuştur. Proje, geleneksel bir programdan ziyade sürekli gelişen bir “yaşayan sistem” olarak görüldüğü için, teknoloji geliştikçe yeni yetenekler eklenecek ve konsept genişleyecektir. Uzun vadede, yapay zekâ ile desteklenen ve müttefik unsurları da içine alan küresel bir müşterek komuta-kontrol ağı, ABMS/JADC2’nin nihai çıktısı olacaktır. Bu da ABD’ye ve müttefiklerine, Çin ve Rusya gibi rakipler karşısında karar hızı, esneklik ve etki gücü açılarından önemli bir avantaj sağlayacaktır.
Bütçe ve Maliyetler
ABMS, kapsamı geniş bir dönüşüm projesi olduğundan, bütçesi de yıllara yayılmış ve farklı kalemlerden oluşmaktadır. Projenin ilk yıllarında (2018-2020), Hava Kuvvetleri mevcut program bütçeleri içinde aktarmalar yaparak ABMS’ye fon sağlamış ve ayrıca Kongre’den özel ödenekler talep etmiştir. 2021 mali yılında, Hava Kuvvetleri Bakanlığı ABMS için yaklaşık 170 milyon dolar fon almıştır ve önümüzdeki beş yıl için bütçesini önemli ölçüde artırmayı planladığını duyurmuştur. Bu rakam, ABMS’nin konsept geliştirme ve ilk saha denemeleri dönemine ait bir yıllık harcamasıdır.
Projenin toplam maliyetine ilişkin net bir rakam vermek zordur, zira ABMS tek bir ihale veya sözleşmeden ziyade onlarca alt bileşenden oluşmaktadır. Hava Kuvvetleri, 2020 yılında 28 şirkete birden 5 yıllık süre içinde kullanılmak üzere toplam 950 milyon dolar tavan değerinde IDIQ, Indefinite Quantity (belirsiz teslimat/belirsiz miktar) kontratlar dağıtmıştır.
Bu kontratlar, şirketlerin ABMS ile ilişkili Ar-Ge ve prototip geliştirme faaliyetlerini finanse etmek için kullanılmaktadır. Teorik olarak bu 28 sözleşmenin toplam üst limitleri toplandığında ~26,6 milyar dolarlık bir tutara ulaşmaktadır, ancak gerçekte her bir firmanın alacağı pay, yapılacak işin niteliğine göre belirlenecektir. Örneğin, 2023 yılında Leidos firmasına verilen $303M tutarındaki sözleşme, bu IDIQ kontratları kapsamında gelen önemli bir harcama kalemidir.
Kongre, ABMS’nin mali seyrini yakından izlemektedir. 2020 yılında Hükümet Hesap Verebilirlik Ofisi (GAO
overnment Accountability Office veya daha yaygın biçimiyle ABD Sayıştayı olarak çevrilebilir.), Hava Kuvvetleri’ne ABMS için kapsam, maliyet ve takvim konusunda daha somut planlar yapması tavsiyesinde bulunmuştur. Özellikle Kongre üyeleri, ABMS’nin toplam maliyet tahmini ve fayda-maliyet analizinin netleşmesini talep etmişlerdir.
Hava Kuvvetleri ise bu tavsiyeler doğrultusunda 2021 itibarıyla ilk edinim stratejisi belgelerini hazırlamaya başlamış ve kabaca bir yol haritası çizmiştir. Yine de, ABMS gibi yenilikçi ve ucu açık bir projenin tam maliyetini başlangıçtan öngörmek kolay değildir. Program yetkilileri, ABMS’nin geleneksel bir platform alımı (örneğin bir uçak filosu) gibi düşünülmemesi, aksine sürekli bir hizmet ve altyapı yatırımı olarak ele alınması gerektiğini vurgulamışlardır.
Halihazırda her yılın savunma bütçesinde ABMS için yüz milyonlarca dolarlık kalemler yer almaktadır. Örneğin FY2023 bütçesinde birkaç yüz milyon dolar ABMS ve bağlı JADC2 projelerine tahsis edilmiştir. Önümüzdeki 5-6 yıl içerisinde ise bu tutarın kademeli olarak milyar dolar seviyesine yaklaşması beklenebilir.
ABD Savunma Bakan Yardımcısı Kathleen Hicks’in 2022’de yaptığı bir açıklamada, JADC2 girişiminin tüm bakanlık genelinde milyarlarca dolarlık bir yatırım gerektireceği ve bunun önemli bir kısmının ABMS için harcanacağı belirtilmiştir (rakam telaffuz edilmeden). Ayrıca, “Golden Dome” gibi büyük stratejik projelerin ABMS altyapısını kullanacağı göz önüne alındığında, bu alana ayrılacak kaynakların 2020’lerin sonunda daha da artacağı açıktır.
Kısacası, ABMS projesinin belirli bir toplam maliyet etiketi henüz olmasa da, şu ana kadar yüz milyonlarca dolar harcanmış ve önümüzdeki yıllarda milyarlarca dolar daha harcanacağı anlaşılmaktadır. Bu yatırım, ABD’nin geleceğin harp alanına hazırlık için önceliklendirdiği bir alan olduğu için, Kongre’nin de genel hatlarıyla desteğini almıştır. Ancak, somut çıktıların zamanında gösterilmesi ve planlamaya sadık kalınması, projenin uzun vadeli finansmanının devamı için kritik olacaktır.
Golden Dome Projesi ile İlişkisi
“Golden Dome” (Altın Kubbe) projesi, ABD’nin ülke geneli için planladığı kapsamlı bir hava ve füze savunma kalkanını ifade eden stratejik bir girişimdir. Bu kavram, bir bakıma İsrail’in Iron Dome (Demir Kubbe) taktiğinin ABD ölçeğinde genişletilmiş hali olarak düşünülebilir ve balistik füzelerden seyir füzelerine, insansız hava araçlarından hipersonik silahlara kadar tüm hava tehditlerine karşı çok katmanlı bir savunma sistemi kurulmasını hedefler. Golden Dome projesi 2025 itibarıyla henüz erken planlama aşamasında olsa da, doğrudan doğruya ABMS/JADC2 altyapısıyla ilintilidir.
Golden Dome’un başarısı için en kritik unsur, tüm savunma sensör ve silahlarının entegre bir komuta-kontrol ağı üzerinden gerçek zamanlı konuşmasıdır. Bu tam da ABMS’nin sağladığı kabiliyettir. Nitekim Temmuz 2025’te Uzay Kuvvetleri Generali Michael Guetlein, Golden Dome füze savunma projesinin direktörlüğüne getirilmiş ve yaptığı ilk açıklamada “birinci önceliğimiz entegre bir komuta-kontrol ağı kurmak” diyerek başlamıştır.
Guetlein, Golden Dome kapsamında uzaya yerleştirilmesi düşünülen önleyici silahlar (space-based interceptors) gibi ileri teknolojilerin mevcudiyetinden önce, farklı kuvvetlerin mevcut sistemlerini birbirine bağlayacak bir C2 şebekesinin kurulmasının şart olduğunu vurgulamıştır. Bu açıklamada ayrıca Golden Dome’un, esasında JADC2’nin bir alt kümesi gibi düşünülebileceği, farkının ise tüm odağının anavatan savunması ve füze tehdidi üzerinde olması gerektiği belirtilmiştir.
Golden Dome – ABMS ilişkisi birkaç somut örnekle açıklanabilir: Golden Dome kapsamında, ABD Ordusu’nun karadan havaya füze sistemleri (Patriot, THAAD vb.), Donanma’nın Aegis gemileri üzerindeki füze savunma sistemleri, Uzay Kuvveti’nin uzaydaki erken ihbar uyduları ve Hava Kuvvetleri’nin avcı uçakları ile sensörleri tek bir ateş kontrol ağı içinde çalışmalıdır. Bu, oldukça karmaşık bir entegrasyon gerektirir ve Guetlein bu durumun “Manhattan Projesi ölçeğinde” bir ulusal çaba gerektirdiğini söylemiştir. İşte ABMS, bu karmaşık entegrasyonun hayata geçirilmesi için elde mevcut olan en gelişmiş çerçevedir.
Hava Kuvvetleri’nin ABMS kapsamında kurmaya çalıştığı dijital omurga, Golden Dome’un komuta-kontrol sinir sistemi olacaktır. Örneğin, 2020’de ABMS onramp tatbikatında denenen seyir füzesi imha senaryosu (Paladin obüsü ile Mach 5 hızda mermi kullanılarak), Golden Dome’un gelecekte yapmak istediği şehir savunması konseptinin bir prototipi gibidir ve ABMS sayesinde gerçekleştirilmiştir.
Golden Dome projesi henüz resmi olarak bütçelendirme ve geliştirme aşamalarında olmadığı için, ABMS ile ilişkisinde daha çok planlama ve konsept bazlı bir bağlantıdan söz edebiliriz. Ancak Savunma Bakanlığı, Golden Dome’u JADC2/ABMS altyapısını kullanarak hızlıca hayata geçirmeyi hedefliyor. Başkan Trump, ikinci döneminde Golden Dome için 2029 sonunu hedef gösterdiğinden, Guetlein ve ekibi önümüzdeki birkaç yıl içinde her altı ayda bir entegrasyon demonstrasyonları yapmayı, mevcut sistemleri ABMS ağına sokarak kademeli bir kapasite oluşturmayı planlıyor.
Bu çabalar kapsamında 2025-2026’da Kuzey Komutanlığı (NORTHCOM) ve Uzay Komutanlığı (SPACECOM) ile yakın çalışılarak anavatan savunması tatbikatlarında ABMS’nin Golden Dome ihtiyaçlarına uyarlanması test edilecek.
Özetle, Golden Dome ve ABMS, amaç-mekanizma ilişkisi içinde değerlendirilebilir. Golden Dome, ABD’yi kapsamlı bir füze kalkanıyla koruma amacı güderken; ABMS, bunu mümkün kılacak mekanizmanın (komuta-kontrol ve veri paylaşım ağı) ta kendisidir. Guetlein’in dediği gibi, Golden Dome için “entegre komuta-kontrol ağı şart, bu da büyük oranda JADC2’nin işi” şeklinde bir durum söz konusudur. İlerleyen yıllarda Golden Dome somutlaştıkça, ABMS’nin meyveleri de daha görünür olacak ve belki de ABMS adı, Golden Dome projesinin içinde eriyerek onun altyapısı olarak anılacaktır.
Çin ve Rusya’nın Bakış Açısı ve Alternatif Yaklaşımları
Çin ve Rusya, ABD’nin ABMS/JADC2 projesini yakından izleyen ve kendi askeri modernizasyonlarını buna göre şekillendirmeye çalışan iki büyük rakip olarak öne çıkmaktadır. Her iki ülke de, ABD’nin bu alandaki ilerlemesini tehdit ve fırsat dengesiyle değerlendirmektedir: Bir yandan benzer kabiliyetleri geliştirmeye çalışırken, diğer yandan ABD’nin ağ merkezli harp üstünlüğünü bozacak yöntemlere yatırım yapmaktadırlar.
Çin, ABD’nin müşterek komuta-kontrol konseptine benzer bir yaklaşımı son dönemde doktrinine dahil etmiştir. Çin Halk Kurtuluş Ordusu (PLA), “Çoklu-Meydan Hassas Harp” (Multi-Domain Precision Warfare) adını verdiği bir operasyon konsepti geliştirmektedir.
Bu konsept, siber uzaydan uzaya kadar tüm alanlarda güç projeksiyonu yapıp kuvvetlerini entegre etmeyi ve yapay zekâ ile desteklenmiş bir “öldürü zinciri” (kill chain) kurmayı amaçlamaktadır. Çin’in JADC2 benzeri bu girişimi, esasen ABD’nin hamlelerine hızlı bir emülasyon olarak görülüyor: Konuya ilişkin uzmanlar, Çin’in ABD’nin askeri planlarını çok yakından takip ettiğini ve hızlıca benzerlerini geliştirdiğini belirtmektedir.
Ancak Çin’in belki daha da önem verdiği nokta, ABD’nin JADC2/ABMS sistemini sekteye uğratmak üzerinedir. Pentagon’un 2022 tarihli Çin Askerî Gücü raporuna göre, Çin stratejisi “bilgi üstünlüğünü ele geçirmek için düşman bilgi sistemlerini felç etmeyi” öngörmektedir. Bu kapsamda Çin, bir çatışma durumunda ABD’nin ağ yapısını çökertmek için kapsamlı bir plan dahilinde hareket edecektir: Siber saldırılar, elektronik karıştırma (jammer) uygulamaları, iletişim uydularına ve yer istasyonlarına kinetik veya yönlendirilmiş enerji silahlarıyla saldırılar bu planın parçalarıdır.
Örneğin Çin doktrininde, JADC2 gibi bir yapıyı bozmak için öncelikle “düğümlerin” vurulması tavsiye edilmektedir – yani kritik uçaklar, uydular veya komuta merkezleri imha edilerek ağın göbeği dağıtılmalıdır. İkinci adımda ise iletişim ağlarının karıştırılması, veri akışının kesilmesi gelir. Çin uzayda yığınak yaparak savaşın uzay katmanına da hazırlık yapıyor.
Nitekim Çin, yıllardır yoğun şekilde uydu karşıtı silahlar (ASAT) denemekte, siber yeteneklerini geliştirip ABD ağ altyapısına sızmaya çalışmakta ve elektronik harp kapasitesini artırmaktadır. Tüm bu hazırlıklar, ABMS gibi bir sistemin Çin tarafından birincil tehdit olarak görüldüğünü ve buna karşı asimetrik önlemler planlandığını göstermektedir.
Öte yandan Çin ordusu, ABD’nin ABMS ile elde etmeye çalıştığı hız ve esnekliğe kendi içinde de ulaşmak istemektedir. Hiyerarşik olarak Çin Halk Kurtuluş Ordusu, ABD’ye kıyasla daha merkeziyetçi bir yapıya sahip olduğundan, teoride ortak bir C2 sistemi kurmayı daha kolay bulabilir.
Uzmanlar, Çin’in üç ayrı kuvvet yerine birleşik bir komuta yapısıyla (Stratejik Destek Kuvveti gibi birimlerle) tüm alanları bir potada toplamaya çalıştığını ve bu yüzden belki ABD’den daha bütüncül bir sistem ortaya koyabileceğini belirtmektedir. Ancak pratiğe dair veriler kısıtlı olduğu için, Çin’in bu konudaki ilerlemesinin boyutu tam olarak bilinmemektedir. Yine de, Çin’in Ağ Merkezli Harp ve yapay zekâ alanlarında çok ciddi yatırımlar yaptığı; 2020’lerde kendi “akıllı birleşik komuta” sistemlerini denediği batılı istihbarat raporlarında yer almaktadır.
Rusya cephesine bakıldığında, durum biraz farklıdır. Rusya Federasyonu, Sovyetler döneminden miras kalan güçlü bir hava savunma ve elektronik harp geleneğine sahip olsa da, müşterek ve tümleşik komuta-kontrol sistemleri konusunda bazı yapısal sıkıntılar yaşamaktadır. ABD Ordusu’na ait bir analiz, Rus ordusunun en büyük zayıflıklarından birinin ortak bir komuta-kontrol sistemi oluşturamamış olması olduğunu vurgulamıştır. Özellikle Rus Hava-Uzay Kuvvetleri (VKS) ile Kara Kuvvetleri arasındaki entegrasyonun zayıf kalması, Ukrayna’daki savaşta da göze çarpan bir sorun olmuştur.
Örneğin, bir Rus askeri dokümanı olan “keşif-vuruş kompleksi” kavramı, sensörden hedefe hızlı angajmanı tarif etse de, bunu uygulayacak C2 mekanizmalarının eksikliği nedeniyle hayata geçirilememiştir. Rusya, farklı kuvvet unsurlarını gerçek zamanlı koordinasyonda zorlanmakta; karma hava filoları ile kara birliklerini entegre bir biçimde yönetememektedir. Bunun arka planında Rus ordusundaki katı komuta yapısı, iletişim altyapısındaki yetersizlikler ve güvenlik endişeleriyle farklı birimlerin verisini paylaşma konusundaki isteksizlik gibi etkenler vardır.
Rusya’nın yaklaşımı, ABD’nin JADC2 konseptine karşı asimetrik direnç geliştirmek şeklinde özetlenebilir. Yani Ruslar, “ben de aynısını yapayım”dan ziyade, “onun yaptığını nasıl bozarım” kısmına odaklanmıştır. Bu yüzden elektronik harp Rusya için kritik önemdedir: Geniş bant karıştırıcı sistemler, GPS sinyal bozucular ve hatta uydu iletişimini sekteye uğratacak teknolojiler geliştirmişlerdir.
Nitekim Suriye ve Ukrayna sahalarında Rus ordusu, bolca elektronik taarruz kullandı ve kısmen başarılı da oldu. Ayrıca Rusya, entegre hava savunma sistemlerine (IADS) büyük yatırım yaparak, ABD’nin ağ merkezli operasyonlarına karşı güçlü bir A2/AD (erişimi engelleme/bölgeden men) balonu oluşturma stratejisi izlemiştir. Bu strateji, ABD’nin ABMS ile elde edeceği avantajı coğrafi balonlar içinde nötralize etmeyi amaçlar: Örneğin, Kaliningrad veya Kırım gibi güçlü S-400/S-500 hava savunma sistemleriyle korunan bölgelerde ABD’nin sensör-ateş zincirinin kırılması planlanır.
Bununla birlikte, Rusya da kendi içinde bazı adımlar atmaktadır. Özellikle “Akıllılaştırılmış Savaş” (Intelligentized Warfare) konseptine dair tartışmalar, Rus askeri literatüründe yer bulmaya başlamıştır. Bu konsept, yapay zekânın ve otomasyonun komuta-kontrol süreçlerine entegre edilmesini içerir. Ayrıca Rusya, “Algıla-Vur” (Reconnaissance Strike Complex) doktrinini canlandırmaya çalışarak İHA’lar ve hassas güdümlü mühimmatları entegre kullanma denemeleri yapmıştır.
Ancak Ukrayna Savaşı’ndan görüldüğü üzere, Rus ordusu gerçek zamanlı hedef tespitinden hedef imhasına kadar olan süreci hızlandırma konusunda oldukça zorlanmıştır ve ABD’nin düşündüğü ölçekte bir ABMS benzeri sisteme sahip olmadığı ortaya çıkmıştır. Hatta Rus Hava-Uzay Kuvvetleri’nin kendi analizlerinde, karma operasyonlardaki koordinasyon eksikliği ciddi bir özeleştiri konusu yapılmıştır.
Çin ve Rusya, ABD’nin ABMS hamlesini stratejik dengede bir değişken olarak değerlendiriyorlar. Çin, muhtemel bir Doğu Asya krizinde ABD’nin JADC2 sayesinde çok hızlı harekât yapabileceğinden endişe etmekte ve bu yüzden “ilk vurucu darbeyle ABD ağını çökertme” planları üzerinde çalışmaktadır.
Rusya ise özellikle NATO ile bir çatışma durumunda ABD’nin ağ merkezli üstünlüğünü zayıflatmak için karıştırma, aldatma (deception) ve sürpriz atış taktiklerine güvenecektir. Örneğin Rus askeri yazarlar, ABD’nin kill-chain’ini uzatmak veya bozmak için “vur-kaç” taktikleri, sahte hedefler ve karar döngüsünü yavaşlatacak hileler” öneriyorlar.
Sonuç olarak, ne Çin ne de Rusya şu an itibarıyla ABD’ninki kadar kapsamlı ve ortak bir all-domain C2 sistemine sahip değiller. Ancak Çin, teknolojik olarak bu açığı kapatmaya en yakın ülke konumunda ve ABD’yi hem taklit edip hem de onun zaaflarına oynamaya hazırlanıyor.
Rusya ise kendi kısıtları nedeniyle daha çok savunmacı ve bozguncu bir stratejiyle, ABD’nin ağlarını işlemez hale getirmeye odaklanmış durumda. Bu dinamik, ABD’nin ABMS/JADC2’ye neden bu kadar önem verdiğini de gösteriyor: Yarış, artık platformların ötesinde, “öldürü zincirleri”nin yarışına dönüşmüş haldedir. Hangi taraf daha hızlı, daha bütünleşik ve kararlı bir kill-chain kurarsa, muharebe sahasında üstün gelecektir. ABD de ABMS ile bu yarışta önde olmayı hedeflemektedir.
Saha Denemeleri ve Operasyonel Uygulamalar
ABMS projesi, kağıt üzerindeki planlamalardan sıyrılıp saha denemeleri ile somutlaşmaya başlamıştır. Özellikle 2019 sonu ve 2020 yılı boyunca gerçekleştirilen Onramp adı verilen tatbikat vari testler, ABMS’nin hangi koşullarda ne tür faydalar sağlayabileceğini gösteren önemli kilometre taşlarıdır.
- ABMS Onramp #1 (Aralık 2019): Florida’daki Duke Field’de gerçekleştirilen ilk saha demonstrasyonunda, basit bir senaryo üzerinden farklı kuvvet unsurları arasında veri paylaşımı test edildi. Bu denemede muhtemelen F-35 veya benzeri bir uçağın sensör verisinin bir kara birimine veya komuta merkezine anlık aktarımı gibi “temel ağ” yetenekleri gösterildi. Denemeye katılan askerlerden gelen geri bildirimler, sistemin potansiyelini ortaya koydu ve geliştirilmesi gereken yönleri işaret etti.
- ABMS Onramp #2 (31 Ağustos – 3 Eylül 2020): Washington D.C. yakınlarındaki Joint Base Andrews merkezli bu geniş çaplı tatbikat, ABMS’nin kabiliyetlerini gerçekçi bir harp senaryosunda test etti. Yukarıda detaylı bahsedilen bu tatbikatta, NORAD/NORTHCOM liderliğinde çok karmaşık bir senaryo yürütüldü. Bir yandan uzaydaki ABD uydularına yönelik düşman girişimleri tespit edilip engellendi, diğer yandan ABD topraklarına yaklaşan düşman seyir füzeleri vuruldu. Bu esnada ABD Ordusu, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Piyadeleri ve Sahil Güvenlik unsurları aynı ağ üzerinden koordine edildi. Tatbikata 70 civarında özel şirket de teknolojileriyle katkı sağladı (AT&T’nin 5G drone istasyonu gibi). Dr. Will Roper, tatbikat sonunda “komutanlar gelen veri seli karşısında yapay zekâya güvenmek zorunda kaldı, bu da bize geleceğin savaş alanının nasıl olacağını gösterdi” diyerek ABMS’nin rolünü özetledi. Onramp #2, ABMS projesinin kanıt-of-konsept (proof of concept) niteliğinde başarılı bir gösterimi olarak değerlendirildi.
- ABMS Onramp #3 ve Sonrası: İkinci onramp’tan sonra planlanan üçüncü büyük saha testi, COVID-19 salgını ve diğer program revizyonları nedeniyle ertelendi. Aslen 2021 başlarında müttefiklerin de fiilen katılımıyla yapılması düşünülen bu test, şartlar nedeniyle tam kapsamlı icra edilemedi. Bunun yerine Hava Kuvvetleri, ABMS bileşenlerini büyük çaplı Joint Red Flag veya Northern Edge gibi tatbikatlara entegre etmeye başladı. Örneğin 2021 yılı Northern Edge tatbikatında Pasifik bölgesinde ABMS’nin bazı parçaları (örneğin F-35 uçaklarıyla yeni sensör paylaşım teknikleri) denendi ve RTX şirketi bunun başarılı olduğunu rapor etti. Yine Project Convergence 2021 tatbikatında ABD Ordusu, Hava Kuvvetleri’nden gelen gerçek zamanlı İHA istihbaratıyla topçu atışlarını yönlendirdi – ki bu da ABMS/JADC2 konseptinin bir parçasıdır.
Gerçek çatışma ortamlarında ABMS’nin kullanımı konusu ise henüz başlangıç aşamasındadır. 2021 ve 2022’de ABMS’nin küçük ölçekli bazı unsurlarının Avrupa ve Asya’daki operasyonlarda denendiğine dair işaretler vardır. Örneğin, Orta Doğu’da ABD’nin CENTCOM bölgesinde bir karargâhta ABMS’nin prototip bir ortak işlem resmi sağlamak için kullanıldığı basına yansımıştır. Yine 2022’de Pasifik’te bir kriz tatbikatında (muhtemelen Tayvan senaryosu), ABMS’den elde edilen dersler kullanılarak Hava Kuvvetleri’nin ve Donanma’nın “ortak hedef listesi paylaşımı” gerçekleştirdiği bildirilmektedir.
ABD’nin planı, ABMS’yi 2020’lerin ikinci yarısından itibaren kademe kademe gerçek operasyonel döngüye sokmaktır. Özellikle anavatan savunması görevlerinde (örneğin 2023 Şubat ayında meydana gelen balon krizi gibi durumlarda) ABMS’nin bulut altyapısı ve sensör füzyon yeteneklerinin faydalı olacağı öngörülmektedir. İleride bir kriz anında, ABD’nin Doğu veya Batı yakasına yaklaşan bir tehdide karşı NORTHCOM’un ABMS ağı üzerinden tüm ilgili birimleri anında koordine etmesi hedeflenmektedir. Bu gerçekleştiğinde, ABMS projesi gerçek dünya sınavını da vermiş olacaktır.
Sonuç olarak, ABMS bugüne dek birkaç önemli tatbikat ve denemede kendini göstererek vaatlerini büyük ölçüde kanıtlamıştır. Bu denemeler sayesinde teknik riskler azaltılmış, kullanıcı geri bildirimleri alınmış ve Kongre nezdinde projenin görünürlüğü artırılmıştır. Bundan sonraki aşama, bu başarıları sürdürülebilir bir operasyonel kapasiteye dönüştürmektir.
Eğer planlandığı gibi ilerlerse, ABMS bileşenleri önümüzdeki yıllarda hem tatbikatlarda hem de ihtiyaç duyulduğunda gerçek operasyonlarda giderek daha fazla karşımıza çıkacaktır. Böylece ABD Hava Kuvvetleri ve genel olarak ABD ordusu, 21. yüzyıl muharebe sahasının “ağ merkezli” gereksinimlerine uygun bir C2 yapısını tesis etmiş olacaktır.
Kaynaklar:
- Sydney J. Freedberg Jr., Air Force ABMS: One Architecture To Rule Them All?, Breaking Defense (2019)
- Charles Pope, With its promise and performance confirmed, ABMS moves to a new phase, U.S. Air Force News (May 21, 2021)
- U.S. Government Accountability Office (GAO) Report, DOD and Air Force Continue to Define Joint Command and Control Efforts (2023)
- Valerie Insinna, Here’s what we know about the Air Force’s alternative to the JSTARS recap, Defense News (Feb 22, 2018)
- Shaun McDougall, U.S. Air Force Awards $950 Million for Advanced Battle Management System Development, Forecast International (June 3, 2020)
- Theresa Hitchens, ‘Bold Quest’ To Demo Allied Connectivity For All-Domain Ops, Breaking Defense (Aug 24, 2020)breakingdefense.combreakingdefense.com
- Jim Garamone, U.S., U.K. Working to Build Seamless Command and Control Network, DoD News (June 10, 2022)
- Greg Hadley, Guetlein Talks Golden Dome Priorities, Says Missile Interceptors are Feasible, Air & Space Forces Magazine (July 23, 2025)
- Stew Magnuson, China Pursues Its Own Version of JADC2, National Defense Magazine (July 13, 2023)
- Army University Press, Failure in Ukraine Will Not Change the Russian Aerospace Defense Force (Military Review, Jan-Feb 2025)
- Charles Pope, Advanced Battle Management System field test brings Joint Force together across all domains during second onramp, U.S. Space Force News (Sept 3, 2020)
- Missile Defense Advocacy Alliance, Accelerate and Change, or Lose (Sept 8, 2020)





